17 Mart 2024 Pazar

BLOĞA VEDA ve TEŞEKKÜR

  Şimdi sevgili deeptone diyecek ki,

"Sen yine gelirsiiin..."😁😁😁

Valla belki 5 kere gittim, 5 kere döndüm ama din, siyaset ve sığınmacılar konusunda  yeterince yazdığıma göre tekrar bloğa dönmem için bir uzaylıların istilası kaldı. 😁😁😁

Ya da ismi T ile başlayan, Türk düşmanı, TSK düşmanı, Atatürk düşmanı, ulusal bayramlarda "Keşke Yunan kazansaydı" diye ağlaşan bir vatan haini var işte onun helvası yapılırsa; helva yeme videosu paylaşırım, Söze, lafa, yoruma ve bloğa dönmeme de gerek kalmaz.😁😏

Siz de görüyorsunuzdur.  Eksik olmasın  Recep Abi,  Nazlıcığım, Deeptonecum, Deryacığım haricinde çok az kişi yorum yazıyor. Hatta kimi yazılarımda Recep Abi haricinde yorum yazan yok. Okuyan da pek kalmamış. Kendim çalıp; kendim oynuyor oldum. 

İnşallah en azından bir kişiyi tüm dinlerin çok yaygın, alışkanlık yapıcı, tehlikeli bir tür akıl hastalığı olduğuna ikna edebilmişimdir. Gitmeden son kez o yüzden o konuda yazı yayınladım ve ülke yanarken saçımı taramadım. İstesem ben de çiçek, böcek, gün batımı, vur patlasın, çal oynasın, lay lay lom şeyler paylaşırdım, kendisini dünyanın merkezinde sanan ve iyileşmesi imkansız selfitis hastaları gibi 7/24 ne yaptığımın raporunu verirdim ama öyle değilim. Çok şükür öyle değilim, kendimi değil hep ülkeyi düşündüm, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini düşündüm, insanları biraz olsun uyandırmaya çalıştım, karınca kararınca. O yüzden vicdanım rahat gidiyorum. 

Velhasıl, uzun lafın kısası, Cahit Sıtkı Tarancı'nın güzel şiirinin ilk iki mısrasıyla veda ederken; bugün kadar yorum yapan herkese çok teşekkür ediyorum.♥

Haydi Abbas vakit tamam
Akşam diyordun işte oldu akşam.
..

Hoşça kalın, sağlıcakla kalın. ♥

Bu Angara 😁 havası da size gidiş hediyem olsun.
(Oturduğum ilçe olan Ankara, Keçiören'in
 
30 yıl sonra AKPgillerden kurtulup CHP'ye geçişini  kutlamak için.) 


KIZILCIK ŞERBETİ - LAİK - MUHAFAZAKAR ÇATIŞMASI

İlk sözü ünlü modacı Barbaros Şansal söylesin. Bu konuda muazzam araştırma yapmış; türbanın, başörtüsünün uzunluğuna, manasına, nereden hangi gelenekle, hangi dinle, hangi kültürle çıkış noktası olduğuna kadar hepimizden daha iyi biliyor. 


 İzleyenleriniz var mı bilmiyorum. Show Tv'de, Cuma akşamları, Kızılcık Şerbeti isimli bir dizi yayınlanıyor. Oldukça da izleniyor. Dizide laik, isterse içki içen, mini giyen bir aile ile muhafazakâr, türbanlı, namazında, niyazında iki aile var ve olaylar bu iki açık - kapalı aile arasında geçiyor.

Yaşım icabı eski Türkiye'yi yani 60'lı yılları biliyorum. İlkokula 1965'te başladım. Açık - Kapalı diye bir deyim yoktu çünkü o yıllarda kimse şu andaki gibi türban takmaz; kimse şu andaki gibi başını örtmezdi. Sadece yaşlı teyzeler, anneanneler, istiyorlarsa başlarını başörtüsü veya yazmayla örter, ya çene altından fiyonk yapar, ya çenelerine sıkıştırırdı. Genç kızlar asla kapanmazdı. Hele hele ilkokula giden çocukların başının örtülmesi, yüzüne peçe takılmalı (Benim mahalle yani Keçiören'de ilkokul öğrencilerinden bazıları peçeliler sanırım Afganlı vs.) filan asla yoktu. 

Bana inanmayan 60'lı yılların, 70'li yılların Yeşilçam filmlerindeki kalabalık dış sahne çekimlerine baksın. Mesela Galata Köprüsü'nde, Beyoğlu'nda, Boğaz'da yürüyen kadınlar, senaryo gereği bir üniversitede okuyan genç kızlara baksınlar.  Hiçbirinin başı kapalı değildir. O yılların en ünlü yıldızları olan Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Türkan Şoray da keza. Bazen araba kullanırken rüzgarda saçları dağılmasın, gözüne gelip kaza yapmasına sebep vermesin diye eşarp takarlardı sadece. 

GENÇ KIZLAR KOCAKARI GİBİ GİYİNİYOR

Türkiye'de kızların kapanması siyasal nedenlerle başlatıldı. Nasıl becerdilerse becerdiler. Birer, ikişer, üçer derken, baktım ki, çoğu kız yerlere kadar pardösü, kafalarında uzun başörtüleriyle kocakarı gibi giyinmeye başlamış. Bana kızacaksınız ama öyle. O örtüyü kafalarına geçirdiği an 20 yaş birden alıyorlar. Bildiğin "teyze" oldular. İhtiyarladılar. Üzülüyorum; insan bu hayatta bir kez 18 yaşında olur, bir kez 20'li yaşlarda olur. Gençlik, güzellik zaten 40'ta bitiyor. Gençliğinizin, güzelliğinizin kıymetini bilin. Ne öyle nine gibi, kocakarı gibi kapanıyorsunuz? 

Ben çocukken genç kızlar böyle giyinirdi. 
Mutlu, neşeliydi. 

Sonra böyle kocakarı gibi giyinip mutsuz oldular.
Kim der şu kız 18 yaşında?

Ya bunlar? Afganistan'daki kadınlar!

Bu kapalı işi, önce türbanla başlar, sonra yavaş yavaş "Oranı da kapat",  "Buranı da kapat" derken Parliament mavisi çöp poşetinde dolaşmaya başlarsınız. 

Veeee kızlar saçlarını kapatıyor ama makyajını da yapıyor. 😁 Bu konuda bloğumda kendi elimle çizdiğim  Dindar Hanım ile Akıllı Robot isimli çizgi dizim var. İşte onun bir bölümünde bu komik çelişkiyi şöyle çizmiştim:

Ne yapıyorsun dindar hanım?

Ruj sürüyorum akıllı robotcum.

Niye?

Güzel görünmek için.

Saçını niye kapatıyorsun?

Güzel görünmemek için.

Ne diyordum? Erbakan yüzünden toplumda 

KAPALI KADIN - AÇIK KADIN

gibi bir deyim oluştu. Düşününce bana komik geliyor. Kapalıdan kasıt saçı kapalı demek, açıktan kasıt da saçları açık demek ama sanki "açık" kadın denince, açıkların sokakta anadan doğma dolaşıyor gibi bir algı oluşturuldu. (Tabii bilerek, isteyerek, toplumu bölmek için)

Yazanın eline sağlık, evet, din dediğimiz şey bir
coğrafya ve zaman meselesidir. Binlerce yıl önce Aztek uygarlığında
yaşasaydınız, Güneş tanrısına insan kurban edecektiniz ve 
"İnanmasan da saygı duy! diyeceklerdi size.

Zamanla bu kapalı - açık konusu, ahlâki bir norma, ayrıma dönüştürüldü. Şöyle ki, kapalı kadınlar namuslu, ahlâklı, açık kadınlar namussuz, ahlâksızdılar! Öyle ya İslam dininin kutsal kabul edilen kitabının bir ayeti yani koskoca Tanrı kadınlara saçlarını kapatmasını emrediyorsa, ne hakla Tanrı'nın emrine karşı çıkardınız? Bu ünlü ayet Nur Suresi denilen bir ayetti ve hiçbir kadın sebebini sorgulamamıştı.

"Niye acabaAllah saçlarımızın görünmesinde ne gibi bir sakınca görmüş olabilir?" diye merak etmemişti. 

Ben, kâinatın bir yaratıcı varsa da, yoksa da, bir miktar akıl, zekâ ve beyin verilen bir canlı türü olarak; merak ettim ve Şu blog yazımda (tıkla)   kendi görüşlerimi, sebepleriyle, örnekleriyle uzun, uzun anlattım. Bloğumun da en çok okunan yazılarından biridir. Uzun olduğundan yavaş yavaş, günlere, saatlere bölerek okumanızı naçizane öneririm.

O uzun yazımı okumaya üşenirseniz, özetle şöyle demiştim:

1) Muhafazakârlar, saçları kapatmanın Allah'ın emri olduğuna inanıyorlar. Allah'ın emriyse;

2) Bu emrin arkasında yatan mantıklı bir sebep, gerekçe olmalı. Koskoca Tanrı, hiçbir şeyi durduk yere, öylesine, canı istediği için yasaklamaz yani "Yahu dur şu kadınlara gıcıklık olsun saçlarını örtmeden sokağa çıkamasınlar diyeyim." 😁😌😂demez. (Örneğin hırsızlığı yasaklamıştır çünkü kötü bir şeydir. Haksızlıktır, insanları mağdur eder, cinayetlere yol açar, düşmanlığa sebep olur, kötü örnek teşkil eder vs. daha da açabilirsiniz. Hoş, Tanrı yasaklamasa da insanlar hırsızlığı yine yasaklardı çünkü akıl ve mantık hırsızlığın kötü bir şey olduğunu bize öğretir.)

3) Bu emrin arkasında yatan mantıklı gerekçe belli ki; kadınların saçlarının erkek cinsi için tahrik edici olması. Şimdi bunu açıyorum:

- Yani, erkek, kadının saçından tahrik olacak, 

"Ay! Ne güzel saçları var! Dur şuna aşık olayım; eşimi aldatayım, eşimin saçları bu kadar güzel değil😁😁😂  ve eşini aldatacak;

"Ay! Ne güzel saçları var! Dur şuna tecavüz edip, öldüreyim. Kim bilecek?"

diyecekti. O yüzden de sevgi pıtırcığı Tanrı'mız kadınları erkeklerin şerrinden korumak için saçlarını kapatmasını emretti. 

Bu kadar basitti. 

Bu durumda, saçını kapatmayan kadın da

Saçım açık olsun da Ayşe'nin kocası bana aşık olsun; kadını kocasından ayırayım."

ya da

"Saçım açık olsun da, erkekler tahrik olup bana tecavüz etsin çünkü ben orospuyum, aranıyorum."

oluyordu! 

Şimdi buraya kadar hemfikir miyiz? Hemfikirsek, şimdi durumun mantıksızlığını ve çelişkilerini yine madde madde anlatmıştım:

1) Kadının saçları tahrik unsuruysa, gözleri, kaşları, dudakları, yanakları daha çok tahrik edicidir. Tanrı neden, yüzünüzü, gözünüzü, dudağınızı da peçeyle kapatın dememiş? Üstelik saçını kapatanlar, yüzlerini, gözlerini, dudaklarını rujla, rimelle, maskarayla, allıkla, bin türlü şeyle erkekler için tahrik edici hale getiriyorlar. Hop! Tanrı'nın emrinde çelişki ve mantıksızlık kabak gibi ortaya çıktı. Peki koskoca Tanrı çelişkili, mantıksız emirler verir mi?

2) Kadının saçları tahrik unsuruysa, tecavüze uğrayan erkek çocukları ne yapacağız? Koskoca Tanrı, erkeklerin tecavüze uğraması için niye tedbir suresi yazmamış? Hani erkeklerin türbanı? Yine Tanrı'nın emrinde çelişki, eksiklik ve mantıksızlık çıktı mı? Koskoca Tanrı çelişkili, eksik, mantıksız karar alır mı?

3) Kadının saçları erkek için tahrik unsuruysa, bebeğe, kendi kızına, kendi bacısına, baldızına, yengesine, kendi yeğenine, kuzenine, kediye, köpeğe tecavüz eden orospu çocuğu erkekler için koskoca Tanrı niye bir tedbir suresi göndermemiş? Onları kurtaracak bir başörtüsü ayeti yok mu? Hop! Yine eksiklik, çelişki, mantıksızlık. Tanrı böyle çelişkili, mantıksız şeyler yapar mı? 

Şimdi bir rezalete gelelim:

Burada  Kızılcık Şerbeti dizisinden, internetten bulduğum bir görüntü paylaştım. Şöyle ki, izlediğim bir bölümde (kaçıncı bölüm olduğunu hatırlamıyorum ama Nilay'ın saçlarını kapatmaya karar verdiği bölüm) kayınvalide Pembe, gelini Nilay'a 

"Şimdi, Nursena'nın eşi Umut gelince onun yanında da başını açamazsın"

demişti. Yani, bu cümlenin manası 

Mazallah! Başını açarsan, kızımın eşinin yani Umut'un sana gözü kayabilir! " oluyor! 

Bunu en, en, en kibar biçimde yazdım. Ekşi Sözlük'tekiler olsa daha vahim bir cümle kurarlardı. 

İyi de bu nasıl bir kepazelik? Nasıl bir rezalet? Lan akraba olmuşsunuz, biri Pembe'nin oğlunun karısı, öteki yine Pembe'nin kızının kocası. (Birbirlerinin nesi oluyorlar bilmiyorum bilen varsa yazsın. Akrabalık terimlerimiz çok fazla ve hepsini bilmiyorum)Bu ikisi aynı evde karşı karşıya gelecek, yemek yiyecek, iftar açacak ama Mazallah, Nursena'nın kocası Umut'un, Nilay'a sarkma (!) potansiyeli var! Düşüncenize, zihniyetinize turp sıkayım. Hepiniz sapık mısınız ailece? O yüzden mi o saçlar böyle sımsıkı kapanıyor? Akrabalara bile güvenemiyorlar! Kapanacağınıza köprüden atın kendinizi bence! Ay böyle yaşanır mı? Ben yaşayamam şahsen.


"Ay, başımı kapatayım da Nursena'nın kocası Umut beni .......!"😁😁

Umut da bunu duysa herhalde aşağıdakini derdi:
"Neeeee! O yüzden mi benim yanımda
başını örtüyorsun? Puuu! Allah sizin belanızı vermiş!"

 4) Suudi Arabistan, Mısır, Afganistan, Pakistan, Irak, vs. gibi kadınların çoğunun "kapalı" olduğu ülkelerde de kadınlara tecavüz ediliyor. Türban takmak, burka giymek, çarşaf giymek kadına tecavüzü önlemiyor. Yani koskoca Tanrı'nın tedbiri bir halta yaramıyor. İşe yaramayacağını bile bile niye saçlarını kapattırsın?  

5) Diyelim ki, saçlarımız erkekleri tahrik ediyor. Peki bu durumun yani erkeğin sapıklığının cezasını niye biz kadınlar çekiyoruz? 40 derece sıcakta saçlarımızı rüzgarın püfür püfür esintisinden, oksijenin iyileştirici, saçları havalandırıcı, kokmasını engelleyici gücünden, D vitamininin sağlığımıza faydasından mahrum ederek Tanrı, erkekleri değil kadınları cezalandırıyor? Niye böyle bir adaletsizlik, haksızlık yapsın? 

6) Saçları kapatmanın namus, ahlâk simgesi olmadığını da polis kayıtları, gazetedeki cinayet haberleri, Müge Anlı programları bize ispatlıyor. Ne bir kadın saçları açık olduğu için orospu, ne de bir kadın saçları kapalı olduğu için namuslu oluyor. Namus da, ahlâk da karakterle ilgili bir konu. Saçları açık olup beş vakit namaz kılan, oruç tutan da var; saçları kapalı olup; sevgilisine kocasını öldürten de. Sonuçta namus soyut bir kavram, başörtüsü ise kendisine namus gibi soyut bir kavramın yükletildiği kenarları 1 metre olan bir kumaş.  Kızılcık Şerbeti dizisinde bir tek bu konuyu hakkıyla vermişler. Şöyle ki, Görkem diye bir karakter var. Dr. Jeykıll & Mr. Hyde gibi gündüz başka, gece canavar değil ama gündüz türbanında, hanım hanımcık takılıyor, gece bara gidip adam kaldırıp, yatağa atıyor, tek gecelik ilişki yaşıyor! Yani türban bir maskedir diyorlar ve gerçekten de öyle. İstisnalar ise kaideyi bozmaz.

7) Eşcinsel erkekler, erkeklere aşık oluyor. O halde erkeklerin de namuslarını korumaları için saçlarını örtmesi neden emredilmemiş? Bu yine mantıksızlık, çelişki. Tanrı da mantıksız, çelişkili kararlar vermez. Bu Tanrı'ya hakaret olur.

Bu konuda Twitter'da ünlü bir hesap var. 

İsmi: Aklın Gözü Twitter

Aklın Gözü arkadaş, dinlerle ilgili öyle bir paylaşım yapmış ki, uzun uzun güldüm:

ZEUS - ARTEMİS - EROS

" Eski çağlarda Zeus baş Tanrı'ydı,  Artemis Tanrıça'ydı, Eros da Aşk Tanrı'sıydı.

 Günümüzde Artemis klozet markası,  

Eros prezervatif, 

Zeus da don markası oldu. 😁😂😂

Yalan mı? Değil. 

Kızılcık Şerbeti dizisinde  laik karakteri temsil eden Kıvılcım, 

"Ben kimsenin kapanmasına karşı değilim"

diyor. Ben karşıyım. Niye kapansın yahu? İşte yukarıda madde madde mantıksızlıklarını, çelişkilerini saydım. Koskoca Tanrı mantıksız, çelişkili, garip emirler emretmeyeceğine göre, zaten tüm dinler de akıl hastalığı, masal, efsane, rivayet olduğuna göre, niye bir genç kız, kendisini kocakarıya benzetsin?

BAŞÖRTÜSÜNE SAYGI -  LAİKLİĞE SAYGI 

Saygı duymamı istenilen şey dört kenarı 1 metre olan bir kumaş parçası. Ben insanlara saygı duyarım (o da saygıyı hak ediyorsa) kumaşa niye saygı duyayım? 

Abuk sabukluğa, akıl hastalığına niye saygı duyayım yahu? Kıvılcım, keşke benim gibi biri olsaydı. Onlar  abuk sabukluğa saygı duydukça, hiçbir genç kız neden hayatının baharında kocakarı gibi giyinmek zorunda olduğunu anlayamayacak. Evet, genç kızların ihtiyar kocakarı gibi giyinmelerine taktım. Yine Kızılcık Şerbeti dizisinden bir örnek veriyorum:


Bu, dizideki Mihri karakterinin başörtülü hali


Bu da Mihri'yi canlandıran oyuncunun (Gizem Yanık)
yaşına göre, normal giyinmiş ve
kocakarıya benzemeyen hali. 

Bakın; binlerce yıl önce Güney Amerika'da yaşasaydınız genç kız iseniz İnkaların, Azteklerin sunaklarda Tanrı'lara kurban edilecektiniz ve ona saygı duymamı isteyecektiniz.

Hela taşının Allah ile konuştuğunu söyleyen birine mesela niye saygı duyayım? Deli miyim? Duymuyorum.

Nihat Hatipoğlu Ramazan sohbetinde "Boynuzlu hayvanlar ahiret günü boynuzlarından ötürü sorguya çekilecek" demişti. (Hiç unutmuyorum, arşivi varsa üşenmeyen bulur, izler) Hayvanı boynuzlu yaratan Allah! Kendisini koruması için boynuzlu yaratmış. Niye sorguya çeksin? Hayvan demez mi "Beni boynuzlu yaratan sensin, neyi mi sorguya çekiyorsun?" Ha şimdi bu geri zekalılığın nesine saygı duyayım?

Sayfamda dinlerin akıl hastalığı olduğunu ispatlayan bir dolu polis kayıtlarına geçmiş, haberlerde yer almış, videoları olan örnek var. Şuradan tıklayabilirsiniz Tüm bunları okuyup saygı duyanınız var mı? Mesela tarikat liderinin çişini içip, bokunu yiyip ölenlere  inanmasam da saygı mı duyacağım? Hiç de duymuyorum. 

Tüm dinlerin ritüelleri vardır, Hristiyan Haç çıkartır, bebeği vaftiz eder, Yahudi kafasına takke takar, hiçbirine saygı duymuyorum. Çünkü deliliğe saygı duyamıyorum. Geri zekalılığa tahammül yok. 

Bloğumda çok yazı yazdım bu konuda. Umarım bir kişiyi ikna edebilmişimdir. İkna olmayanlara tavsiyem bulundukları şehirdeki ruh ve sinir hastalıkları hastanesine giderek "Peygamber" hatta kendisini "Tanrı" (Twitter'da bir psikiyatr doktorun hastasıymış) sananlarla konuşsun.  Boğaziçi mezunu stajyer psikolog bana aynen şöyle demişti:

 " Her gün bir sürü peygamberle konuşuyorum" 😁😁😁

Peygamberlerin dolayısıyla dinlerin nasıl ortaya çıktığını hâlâ da anlamazsa kendisinde bir IQ (zekâ) sorunu vardır.

Ha, yine de gökyüzünde, görünmez ama yüce, sevgi pıtırcığı bir varlığa dua edebilirsiniz bakın buna saygı duyarım; ben de dua ediyorum. Yani tam olarak akıllı sayılmam. Namaz, oruç filan ona da saygı duyabilirim ama gencecik kızların ve çocukların kafasını kumaşla örtüp, kocakarı gibi giyinmesine hiçbir zaman saygı duyamayacağım kusura bakmayın. Saygı duyamayacağım derken sokakta görünce onlara saldırıyorum sanmayın😁😁😁 Manyak değilim; en sevdiğim komşum da türbanlı. Benim deist olduğumu da biliyor. Üzülüyorum; keşke açsa saçlarını,  rüzgarda salsa, oh mis! Kısa kollu da giyse, dizinin azıcık üstünde mini de giyse, ayağında stilettolar, bir gören dönüp bir daha baksa ama işte dinlere inandığı için yapamıyor. 

Bir de sırf bu başörtüsü yüzünden ülkeyi AKP'nin eline düşürdüler? Bugün ülke sığınmacı işgali altındaysa hep bu başörtüsü abuk sabukluğu yüzünden oldu. Mis gibi ülkeydik, ne başını örten vardı, ne bir şey. Yüzyıllar sonra tarih kitapları;

"Türkiye, 60'lı, 70'li yıllarda mis gibi bir ülke iken bir başörtüsü sorunu çıkartıp, ülkeyi mahvettiler, ülke çöktükten yüz yıllar sonra kimse bu abuk sabuk başörtüsü sorununun nasıl başladığını hatırlamadı bile."

diye yazacak ve "Kumaş" yüzünden çöken ülke olarak Guinnes rekorlar kitabına geçeceğiz.



ORUÇ TUTANA SAYGI -  YA TUTMAYANA SAYGI? 

Başörtüsüne saygı konusunda önemli bir tespitim var. Bunu aslında herkes biliyor ama dile getirmiyor. Yaşım icabı 2000'li yılları gayet iyi hatırlıyorum. O yıllarda 

"Üüüüü! Başörtüsüyle bizi üniversiteye almıyorlar, İmam Hatiplileri üniversiteye almıyorlar. İnanmasan da saygı duy."

diyenler, 23 yıl sonra AKP ile gücü ellerine alınca, 

"Sokaklarda kızlar krop (büstiyer gibi bir blüz) giyiyor! Kızlar neredeyse çıplak geziyor! İğreniyorum!"

diye sosyal medyada (Twitter'da bol bol görürsünüz) ciyaklıyorlar. 

FİLENİN SULTANLARI KAFİRDİR

(fotoğrafın altındaki yeşil renkli cümleyi tıklayınca link açılır)

Dünün mağdurları, dünün "Başörtüsü için saygı duy" diyenleri  voleybolcu kızlarımıza camilerde 

Bunlar filenin sultanları değil. Kâfirdir. İzlemek günahtır, ahlaksızdır "

diyorlar. Orospu demeye getiriyorlar! (yukarıdaki yeşil renkli linkte haberi var) Başörtüsüne saygı duy diyen TV kanalları, voleybolcu, basketbolcu kızların kollarını, bacaklarını buzluyor/ mozaikliyor. 

Ramazan gelince üniversite kantinleri kapatılıyor, yemekhaneler kapatılıyor. 

"Ben oruç tutuyorsam, sen de yemek yemeyeceksin!"

oluyor.

Yani:  Siyasal İslamcı, elinde güç yokken, sevgi pıtırcığını ve mağduru oynar;  eline güç geçince mini eteğine, kısa kollu giysine, kropuna (bak aşağıdaki resim, crop, krop), yaz günü şortla gezmene, voleybolcunun koluna, bacağına takar, kendisi oruçluysa, sana yemek yedirtmez kısaca laikliğe saygı duymaz. Oruç tutana saygı beklerken, oruç tutmayana saygı duymaz. Onu da aç bırakmak ister. Kısaca siyasal İslamcıya elini veren, kolunu kaptırır. Örnek: İran, Afganistan. 70'li yıllarda mini etekle gezen İranlı kızlar şimdi başörtüsüz, Afganlı kızlar ise burkasız dışarı çıkamıyor. 


"Türbanıma saygı duy."


"Mihriciğim sen de cropuma saygı duy."



???!!! Krop mu? Ama bu çıplaklık, günah!
Nasıl saygı duyayım?"


Peki bundan ne sonuç çıkartmalısınız?  Sizden saygı beklerken, size saygı duymazlar. (Duyanları tenzih ederim; istisnalar kaideyi bozmaz.)

AZİZ NESİN ve 28 ŞUBAT HAKSIZ MIYDI?

Aziz Nesin'in söylediği  ( İmam Hatiplileri üniversitelere alırsanız yarın, öbür gün hakim, savcı, doktor, rektör olup, laikliğin altını oymaya ve laiklere yaşam hakkı tanımamaya başlarlar) demişti. 

Aziz Nesin haklı çıktı. Nasıl mı?  Uzun saçlı, kulakları küpeli, şortlu delikanlılar, mini etekli, kroplu genç kızlar, sevgi pıtırcığı ve mağduru oynayan türbanlı genç kızlara destek oldular. Sonra ne oldu? O türbanlı genç kızlar üniversitelerde okudu, hakim oldu, savcı oldu, rektör oldu, bakan oldu ve 23 yılın sonunda geldiğimiz nokta 

"Kızlar krop giyiyor! Kadıköy'de herkes şortlu, büstiyerli! Çıplak görmekten iğrendim! Filenin sultanları değil kâfir!"

demeye başladılar. Ramazan'da üniversitelerin yemekhanelerini vaktiyle onlara destek olan küpeli, uzun saçlı, şortlu gençler aç kalsın, yemek yiyemesin diye kapattılar. Kadın haklarıyla ilgili kararlara "Red" oyu verdiler, tarikat tecavüzlerine "Bir kereden bir şey olmaz" dediler. Diyen nasıl biriydi? Krop giyen, şort giyen biri mi? Hayır. Türbanlı bir kadındı. Yani 23 sene öncesinin mağduru, sevgi pıtırcığıydı. 

Aziz Nesin de, 28 Şubat kararları da işte bugünleri görmüştü. O yüzden de gayet haklıydılar. İmam Hatip mezunlarına ülke emanet edilmezdi. Edilirse Tayyip'in yaptığını yaparlardı. Diyeceksiniz ki, İmam Hatip mezunu türbanlı kız doktor olmasın mı? E, zaten dinen onun erkeklerle tokalaşması yasak; erkek hastanın çıplak tenine, orasına burasına nasıl dokunacak? Olmayıversin. Olunca "Ben sadece kadın hastaları muayene ederim" mi diyecek? 😁😁😁 Ya da İmam Hatip mezunu, türbanlı hukuk okuyacak, bakan olacak, milletvekili olacak ve "Bir seferden bir şey olmaz" mı diyecek? İşte o yüzden dincilerin ülke yönetimine girmemesi gerekir. 

TÜM SÖYLEDİKLERİMİ UNUTUN,
TÜRBANLILAR DA ÜNİVERSİTE OKUSUN

Haaa! Ama tüm söylediklerimi unuturum. Ne zaman ki, türbanlılar 

"Ben türbanımla doktor da olurum, hiç tanımadığım, akrabam olmayan erkek hastaya sonda da takarım, poposuna iğne de yaparım; gerekirse hayat öpücüğü de veririm, 23 yılın sonunda bize niye tepkili olduğunuzu Filenin Sultanları,  "Bir kereden bir şey olmaz" cı milletvekilleri, 30 yerden maaş alan türbanlı bakanlar, Gazze, Gazze deyip de İsrail'e  gemi gemi ticaret yapanları gördük, dersimizi aldık. Bundan sonra Ramazan'da hiçbir okulun yemekhanesi kapatılmayacak, sokakta, dolmuşta kimse bir genç kızın şortuna, kropuna (büstiyer), mini eteğine karışmayacak, karışana büyük cezalar verilecek, mağdurken gelip zalim olduk ama bundan sonra ne biz sizi mağdur edelim; ne siz bizi. Artık laik - muhafazakar çatışması bitti. Bitsin! Biz laiklere, oruç tutmayana, mini giyene, Filenin Sultanları'na saygıda kusur etmeyeceğiz, gücü ele geçirince kimseyi zorla kapatmaya çalışmayacağız, siz de bizi rahat rahat üniversitelere alabileceksiniz ve bu dediklerim takiyye değil. İnandığımız kutsal kitap üstüne, namusumuz, şerefimiz üzerine yemin ediyoruz."

derse, ben de tüm söylediklerimi unuturum. Ülkeyi resetleriz. Sil baştan; her şeye baştan başlarız. Bir daha kimse kimsenin türbanla üniversiteye girmesine, kimse de kimsenin mini eteğine, büstiyerle sokakta gezmesine, dekoltesine, oruç tutmamasına, Ramazan'da sigara içmesine karışmaz. Yani, Finlandiya gibi oluruz. Bizim mahallede sorun çıkmaz ama dincilerin böyle değişeceğini pek sanmıyorum.

SON SÖZ

2002 yılından bu yana, ülkemizi muhafazakâr (!) bir parti yönetiyor(!) Ne halde olduğumuzu yaşayarak görüyorsunuz. Bir video vardı Twitter'da bulsam paylaşacaktım türbanlı bir kadın " Bıktım, ülkeyi ateistler yönetsin artık dinciler yönetmesin!" diyordu. Kadının burasına gelmiş. Bulursam eklerim.

Siz, siz olun, laikliğin kıymetini bilin; niye derseniz; laik olmayan ülkelerde yaşayanlar çoluk, çocuk lastik botlara binip, ardına bakmadan laik Avrupa ülkelerine kaçarken dalgaların arasında boğulup köpek balıklarına yem oluyor. 

Kadının "kapanması" daha doğrusu erkek dinciler (120000 tane peygamber olduğunu iddia eden insanın hepsi de erkek! Ruh ve Sinir hastaneleri yatan koğuşu peygamber dolu inanmayan psikoloji öğrencisi olup orada staj yapana, hastanenin başhekimine, uzman psikiyatristlerine, hemşirelerine bizzat hastaların kendisine sorsun; kendisin Allah sanan da varmış) tarafından "Kapatılmasına" ve tüm dinlerin akıl hastalığı olmasına ilişkin çooooooooook uzun ama beyin açıcı yazılarım da alttaki iki linkte. (İkisi de bu blogdaki yazılarım,  dindar hanım ile akıllı robot dizisi de bu blogda mevcut)


KADIN, SAÇ, TÜRBAN

TÜM DİNLER AKIL HASTALIĞIDIR


29 Şubat 2024 Perşembe

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI: SELFİTİS

Son İnstagram fiyaskomla sosyal medyada en güvenilir ve en iyi platformun (şu an aklıma Türkçe sözcük gelmedi beyin yorgunluğundan) bloglarımız olduğuna karar verdim.  

Blog daha düzeyli ve İnstagram, Twitter, Facebook'taki gibi abuk sabuk videolar silsilesi resmi geçit yapmıyor. Twitter kullanıyorum ama pat! Memeli kadın (!) aniden önüme çıkıyordu bir ara! Bir değil, iki değil, üç değil herkes güya eleştirmek için Twitter'a yüklemiş, sayfayı kaydırdıkça onlarca memeli kadınla karşılaşıyordum! Gerçekten sinir bozucuydu. Memeli kadın da ne demeyin; başı kapalı (!)  bir zavallıydı, takipçi sayısı çoğaltmak için - hiç yüklemedim; işim olmaz - TikTok'ta video çekmiş, oradan da Twitter'a düşmüştü. Dediğim gibi başı kapalı 😁😂😅 bu kadın, kocasıyla 

"Aman ne yapsak da takipçimiz çoğalsa, belki ünlü oluruz, belki para kazanırız"

diye bildiğiniz "Karanlık taraf" a geçmişlerdi zaar. Yani takipçi, ün, para akıllarına düşünce, ahlâkları bacadan kaçmıştı. 

(Kaynak: İngilizce maalesef)

Neyse epeydir memeli kadından kurtuldum. Bir de AKP'nin 5- 6 yerden maaş, huzur hakkı alan haramzedeleri midir, babaları  uyuşturucu baronu mudur, ballı ihaleler alan müteahhit midir artık hangisiyse yine başları kapalı, simli, pırıl pırıl, uzun, rüküş elbiselerle, dirseklere kadar bilezik, boyunlarda 5 metre altın zincirlerle, ayaklı kuyumcu dükkanı olan, altın varaklı kahve fincanlarındaki kahveyi, altın varaklı, pahalı ama rüküş, oymalı, moymalı, çirkin koltuk takımlarda oturan misafirlere yavaş çekim salınaaaa, salınaaaa😁😂😂 ikram edenlerin videoları oluyordu. Onlar da az iğrenç değildi. 


Yeşil renkli kaynakta, "Selfitis hastaları düşük özgüvenlerini, ilgi çekme takıntısıyla dengelemek istiyorlar" diye yazıyor. 

Uzmanlara göre bu memeli kadın, ayaklı kuyumcu  kadınlar, başlarından aşağı paralar, Dolar'lar fırlatmak, "Ayyy kocacım bana külçe altın almışşşş!" cılar gibi internette sürekli kendi resmini paylaşmak, sürekli kendisinden bahsetmek bir hastalıkmış. Adı da Selfitis imiş. 😁 

Bu hastalıktan muzdarip olanlar 

"Aman beni beğensinler, aman ünlü olayım, ay ne çok takipçim oldu, kız artık ünlü sayılırım"

diyormuş.  Bu konuda iyi bir makale var. Altta yeşil renkli linke tıklarsanız ayrı pencerede açılır.

Selfitis hastalığı, kurtulma yolları
(Kaynak Türkçe)

Altta linkini verdiğim İngilizce makalelerden biri Psychology Today (Psikoloji Bugün)isimli dergiden. Sürekli selfi çekmenin insanın akıl sağlığını olumsuz etkileyeceğini, obsesif kompülsif davranış olduğunu, borderline, akut ve kronik hallerinin olduğunu yazmışlar. Daha pek çok şey yazmışlar da tercümeye üşendim. 

Çok şükür bu hastalıktan muzdarip değilim, 40 yılda bir resmimi paylaşırım, onu da silmişim, blog arkadaşlarımızla buluşmamızdı ki, resimleri de ben çekmemiştim zaten arkadaşlarım çekmişti. (Arada sırada resmini paylaşanları tenzih ederim) ama ishalinizi, reglinizi, nasıl ağda yaptığınızı da paylaşmayın yaaa ama bir kulaktan girip, ötekinden çıkıyor, tutmuş yazmış yine ağdayı şöyle ısıttım,  mermer tezgaha döktüm,  ay olmadı, şöyle oldu, böyle oldu, ay anacım ben bunlarla na yapacağım? Seviyorum yine de e, arkadaşım yani sevilmez mi? Selfitis ne iyileşmesi zor hastalıkmış. 

 Uzmanlar yazmış ya, bunlar övülmek ihtiyacı, onaylanmak ihtiyacı, kendini ÜSTÜN hissetme ihtiyacı duyarlar, kendilerini aşırı beğenirler (Bak: Narsizm belirtileri, onlar da kendilerinin çok önemli olduğuna inanırlar, o yüzden Kardashian vs. günlük hayatlarını 7/24 canlı olarak yayınlarlar, çok önemliler ya...) işte beni ilgilendiren bu  Selfitis hastalarının takipçileri artınca, Tayyip gibi narsizme yakalanıp, arkadaşlarına tepeden bakmaya başlamaları. 

Mesela bir sene önce olsa esprime  (bilenler bilir yazılarım esprilidir, hikayelerim Karpuz Apartmanı dahil komedidir, yani espriyi, şaka yapmayı, arkadaşlarıma takılmayı severim, arkadaşım değilse zaten takılam) kahkaha atacak  arkadaş, trip yapmış, takibe tenezzül etmemiş, yorumuma cevap yazmaya tenezzül etmemiş,  sanki ben düşmanıymışım gibi başka bir paylaşımla "gönderme" yapmış, bir havalar, bir havalar, hani arkadaştık yahu? :) Naçizane tavsiyem; bu dünya sizin çevrenizde dönmüyor, havalara girmeyin; iki tıklama için, takipçinizin sayısı çoook olduğu için  arkadaşlarınızı harcamayın. Takipçi her zaman bulunur ama dost bulunmaz. Ben takipçi biriktirmiyorum; dost biriktirmeye çalışıyorum o yüzden de bir, ikiyi geçmiyor sayı. :) 

Gerçi bloğun sapığını şikayet yazımda özellikle kadın blog arkadaşlarımdan çoğu sus pus oldu; harcadı beni; yorum sırasıyla Tatar Ramazan arkadaş, Nazlıcığım, Recep abim, Kitap Keşfi arkadaşım, Arzucuğum ve Deeptone arkadaşımdan destek geldi sadece. 

 Neyse konuyu dağıtmayayım, selfitis hastalığından ve sosyal medyadan söz ediyordum. İnsanlar ünlü olmak için ne yapacaklarını şaşırmışlar, kimi memesini açıyor, kimi botokslu dudaklarını büze büze 

"Çünkü çaldılaaaaoorr!"  diyor (AKP'li haramzede vardı lüks aracında öyle yapardı)

kimi görücü gelince damat adayının kahvesine yarım kilo kırmızı biber boca ederken video çekiyor, Mazallah sırf ünlü olacağım, takipçi sayım artacak derken uçurum kıyısında selfi çekerken ölenler var! Yapmayın, tıklayanlara bu kadar önem vermeyin. Onlar gerçek arkadaşlarınızın yerini tutmaz, ailenizin yerini de tutmaz.

Sonuç: En iyisi yine bloglarımız.  60'lı yıllarda, 70, 80 hatta 90'larda internet, cep telefonu ve sosyal medya yokken daha mutluymuşuz. Kitap okurduk, dergi okurduk, sinemaya giderdik, sohbet ederdik. Hele AKP yokken çok çok mutluyduk. AKP özellikle Tayyip'in 15 Temmuz kumpasından sonra insanlar sosyal medyada akrabalarıyla bile küstüler.

ÖNEMLİ NOT: Gezi bloğu olan, yemek bloğu olan, seyahat bloğu olan, normal normal fotoğraf paylaşan, ne bileyim arkadaşlarıyla toplanan, yaş günü kutlayan, kızıyla, bebeğiyle, annesiyle, sevdiği bir komşusuyla, kedisiyle selfi çeken,  kedisini, çiçeğini, kitabını, ev tamiratını, el işini, hobisini, kitabını, izlediği filmi, diktiği elbiseyi, güzel bir müziği, yemek tarifini, yaptığı yemeği vs. paylaşan arkadaşlarımı tenzih ederim. 

Kaynaklar: 

Paylaşmadan Duramama Hastalığı

Selfitis Hastalığı

Selfitis: Is this new normal or a disorder?

BBC - Selfi Hastalığı (Türkçe kaynak)


28 Şubat 2024 Çarşamba

ANKARA DÜKÜ :)

Taslaklarda çok konu birikmişti arkadaşlar. Hepsini ayrı ayrı değil, tek yayınla paylaşayım ki, başınıza ağrılar girsin istedim. 😁😂😁 Şaka, şaka ama okurken yine de asabınız bozulabilir. 

Birinci haberim: Turgut Altınok, (ay yoksa Ankara dükü mü desem? )mal varlığını açıkladı.  5 Milyon metre kare tarlası ve bunun yanı sıra neleri, neleri varmış ama parasını, dövizini, altınını, çoluk çocuğunun vs. mal varlıklarını saymamış.  Artık utandı herhalde. Listeyi altta yeşil renkli Yeniçağ haber sitesinin linkinde ayrıntılı okuyabilirsiniz.

TURGUT ALTINOK MAL VARLIĞI TIKLA

Okuyunca göreceksiniz, alt alt yazdığı evlerin, dairelerin, dükkanların, arsaların, tarlaların yanında "babamdan miras kaldı"😁 yazıyor. Hal böyle olunca Ekşi Sözlük şöyle yapmış:


"Turgut Altınok'un babası

(Foto: Elon Musk
dünyanın en zengin adamı)😂😂

Ekşi Sözlük'te bu konudaki yorumları da bence tıklayıp, okuyun derim. İyi espriler var. 



Sonradan ekledim:  Ankara dükünün Antalya'da 600 dairesi daha ortaya çıkmış. Yeniçağ Gazetesi yazmış. Link vermedim üşendim. Tıklarsanız karşınıza gelir haber. Anlaşılan babasından neredeyse tüm Türkiye miras kalmış!😡😡😡

Valla ne diyeyim? Zehir, zıkkım olsun. 

İkinci haberim:  Peygamberliğini ilan eden adam hakkında. Bunun için de alttaki haber sitesini tıklayarak ayrıntıları okuyabilir, fotoğraflara bakabilirsiniz. 56 yaşındaki bu -çok affedersiniz- orospu çocuğunun elinden tam 251 çocuğu kurtarmışlar. Olay, Afrika'da geçiyor ve bu ilkeller ülkemize doluşuyor! Nerede bir tarikat, nerede bir dini mekan, orada çocuk tacizi, çocuk istismarı! Gün gelecek tüm insanlar hep bir ağızdan "Kahrolsun dinler!" diye sokaklara çıkacak. Şunu da unutmayalım: Katolik kilisesi, çoğunluğu çocuk tecavüze uğrayan kurbanlara 57 Milyon Euro tazminat ödedi:

KİLİSE,  TAZMİNAT ÖDEDİ



Üçüncü haberim: Sığınmacı rezaleti, kepazeliği. Afrika'dan, Afganistan'dan, Pakistan'dan, Suriye'den, elinin köründen gelenler sadece ülkemizin değil tüm medeni ülkelerin de başına bela oluyorlar. 

İşte Afrika'nın Sudan'ından gelip Antalya'yı birbirine katan, biri daha 14 yaşında çocuk olmak üzere kadınlara saldıran orospu çocuğunun haberinin linki ve fotoğrafları. Bunun sebebi biliyorsunuz Tayyip ve AKP, dedem değil.  Haber sitesi de dinci bir site seçmişim üşendim, değiştirmedim. Altta:



Dördüncü haber: Afganistan denen eroinman, keş ve kafa kesici radikal İslamcıların oluşturduğu ülkeden ta Avustralya'ya gelip, oradaki genelevi basıp, üç kadını öldüren orospu çocuğunun haberi. Bunu sınır dışı etmezler umarım yoksa Türkiye'ye gelir.


Beşinci haberim: Şeriatla yönetilen, İslam ülkesi Afganistan'dan Londra'ya gelen kezzaplı sığınmacı. Kendi ülkesinde kadınların yüzüne kezzap atmak sıradan, günlük bir olay! Eh, İngiltere'ye gelmiş orada da İngiliz kadınlarının, çocuklarının yüzüne atacak. Herhalde çocuklar burkalı değildi tahrik oldu sapık! 

Tıklamaya üşenirseniz Afganistan'dan Londra'ya gelen manyak Abdül Şükür Ezedi insanların yüzüne kezzap atıyormuş! Kurbanlardan biri 3, diğeri 8 yaşında çocuk! Fotoğrafları var! Okuyunca İngilizlerin de aptallıkta bizden geri kalmadıklarını anlayacaksınız zira manyak 2018'te zaten cinsel saldırıdan hapis yatmış ama sonra nasıl olduysa sığınmacı statüsü almış! Yani kabahat bunları ülkeye sokanda! Önce sığınma talebi iki kez reddedilmiş sonra nasıl olduysa kabul etmişler şimdi bin pişmanlar ve akılları başlarına gelmiş ama neyin pahasına? O yüzleri yanan çocuklar ne olacak? Bir daha yüzleri eski güzel haline dönebilecek mi? Gözleri kör olduysa ne olacak? Kız çocuksa yaralı yüzüyle aşağılık kompleksine kapılacak, belki intihar edecek çünkü güzellik önemlidir her ne kadar önemli değil dense de özellikle kızlar için önemlidir. Dünyada her yıl milyonlar niye kozmetik sektörüne harcanıyor? Güzellik için)

Altıncı haber: Afganistanlı bir orospu çocuğunun Londra'da bir İngiliz kızın kapısını kırarak evine zorla girmek istemesi haberi. Altta haber sitesinde tıklayarak okuyabilir, fotoğraflara bakabilirsiniz:

AFGANLI KAPIYI KIRDI

Yedinci haber: Konya'dan. Suriyeli sığınmacı aile artık bile bile Türkler ölsün, gebersin diye mi yaptı, bilmeden mi yaptı? Bilemiyorum. Evine böcek ilacı yapmış, ev sahibi ve üç çocuk komada, bir tanesi ölmüş. Altta MSN sitesinin videosu var. 

SURİYELİ SIĞINMACI KONYA


Ve son haber: İngiltere'deki Pakistanlı orospu çocuğu kocadan: Adam görücü usulüyle bir kadınla evlenmiş. Adam ve ailesi, kadını diyabet ilacı almaya zorlamış. Kadın komadaymış. Bitkisel hayata girmiş. Pakistanlı koca ve ailesi hapiste. 

KARISINI BİTKİSEL HAYATA SOKTU

SONUÇ: Sığınmacılar sadece ülkemizin değil Avrupa ülkelerinin de başına bela oldular ve olmaya devam edecekler. Avrupa ülkeleri bunları güzelim huzurlu, demokratik, laik ülkelerine aldıklarına bin pişmanlar. Hepsini sınır dışı etmezlerse pişman olmaya da devam edecekler. Ya biz ne yapacağız? 

Bu kezzaplı saldırganların, canilerin ortak özellikleri hep İslam ülkelerinden, şeriatla yönetilen yerlerden gelmeleri. Bunlara yolda sorsalar İslam'ın ne güzel bir şey olduğunu anlatırlar, şeriat isterler. Bana sorarsanız İslam hiç de güzel bir şey değil, dinlerin tümü zaten akıl hastalığı, masal, rivayet, efsane. Hep diyorum yaşadığınız şehirdeki akıl hastanelerine gidin, başhekimle, doktorlarla, hemşirelerle ve hastalarla konuşun, yatan hastaların çoğunun kendini peygamber sanan akıl hastaları olduğunu göreceksiniz. Dinler, çok yaygın bir tür akıl hastalığıdır. Dinlerden kurtulunca, AKP ve benzeri dinci partilerden de kurtulacağız. 

Neyse, hadi herkes şimdi Google'da 5 Milyon metre kare tarla nasıl bir şey baksın. 😁😁😁 Twitter'da şunu gördüm bu sabah. Bu durumda dük, Altınok kendisine bir dükalık kurabilir. Neden olmasın Altınoluk Dükalığı! Bu durumda karısı da düşeş oluyor. 😁

Zehir, zıkkım olsun.



25 Şubat 2024 Pazar

NEDEN AKP HÂLÂ OY ALIYOR?

Bilmiyorum bloğumu okuyan arkadaşlarımdan bu sorunun cevabını merak edenler var mı? Varsa da çoğunluk yanıt olarak  "makarna", "kömür" diyecekler. Bir dereceye kadar haklılar. 

 "Eh, nasılsa makarnam geliyor, kömürüm geliyor, başka partiye oy atarsam, makarnam, kömürüm kesilirse? " 

diye düşünüyorlar ama AKP'nin hâlâ oy almasının bence asıl sebebi ta dedelerimizden gelen yetiştirilme tarzımız sebebiyle her şeyi Allah'a bağlamamız, her şeyi Allah'tan beklememiz, her şeyin sebebini Allah'tan bilmemiz, her şeyi Allah'a havale etmemiz.

Evlenmeye karar mı verdiniz?

"Tanrı verirse geçinir, gideriz." 

Çocuk mu doğdu?

"Allah kısmetini verir."

Çocuğunuz olmuyor mu?

"Allah istemiyor."   

Çocuk mu öldü?

"Allah aldı."

Yoksul musunuz?

"Allah bu kadar vermiş."

Taze fasulyenin kilosu 100 TL!

"Buna da şükür."

Depremde eviniz yıkıldı, tüm aileniz öldü.


"Allah'ın takdiri."

Çocuğunuz uyuşturucuya başladı, hırsızlık yapıyor, anasını, dedesini dövüyor.

"Allah bizim de kaderimizi öyle yazmış."

Atanamayan matematik öğretmeni inşaatta çalışırken düşüp öldü.

"Mukadderat!"

Yolsuzluklar tavan yaptı, çalıyorlar, 30 yerden maaş alıyorlar.

" Öyleleri Allah'tan bulur, haram olur; çalıyorlar ama alınları secdeye varıyor"


Şimdi bu insanlar yaratıcıya ne kadar büyük hakaret ettiklerinin de farkında değiller çünkü bunların hayallerindeki Tanrı, bildiğiniz gaddar bir Tanrı oluyor! Darth Vader'den hallice bir Allah yani!

 Çocuğun kısmetini Allah vermez, işin yoksa, maaşın yoksa Allah ne yapsın? Sürünür, sefil olursun, çocuğun uyuşturucuya başladıysa ya aile olarak ilgilenmediniz, hatalar yaptınız, kötü büyüttünüz, ya çok kötü arkadaşlar edindi, Allah'ın ne suçu var? İnşattan düşen matematik öğretmenini Allah düşürmedi, hükümetin yani AKP'nin suçu, benim çocukluğumda yani AKP öncesi "Eski Türkiye'de" "atanamamak" gibi bir problem yoktu, depremin sebebi de yine Allah değil çürük yapılar, çürük binaları yapan ahlâksız, liyakatsız müteahitler, onlara rüşvetle ruhsat veren insanlar, imar affı çıkartan AKP, kolon kesen geri zekalılar, deprem zamanı Twitter'ı kapatan AKP! Yoksa deprem tıpkı yağmur, kar gibi bir doğa olayı, Ay'da bile depremler oluyor. İnanmayan Ay'da deprem oluyor mu? diye yazsın okusun. Deprem Allah'ın insanlara cezası filan değil; olsa Ay'da olmazdı ya da ateizmin tavan yaptığı İsveç'te de deprem olurdu ki, fay hattında olmadığından hiç deprem olmuyor. Mis gibi ülke.

Dahası, dinler bir tür tehlikeli, alışkanlık yapan akıl hastalığı olduğu bu cevaplardan kabak gibi ortaya çıkıyor. Şöyle ki, çocuğu olmayan Allah vermiyor diyor ya, tıp bilimi ilerleyince çocuğu olmayan aileler bal gibi tüp bebekle ikiz çocuğu bile oluyor. E, hani Allah vermiyordu? 

İşte o yüzden ülkenin milyonlarca sığınmacı ile işgal edilmesine,  sabahın köründe 1 kilo ucuz kıyma kuyruğuna girilmesini, Türk parasının sürekli değer kaybedip her gün yoksullaşmalarını, amirallerin hapiste çürümelerini, çocuklarının okuyamamasını, bir baltaya sap olamamasını, kızının kocası, eski kocası ya da boşanma aşamasındaki kocası ya da erkek arkadaşı, eski erkek arkadaşı tarafından 17 yerinden bıçaklanarak öldürülmesini de Tanrı'ya yüklüyor. 

Pahalılığı Tanrı yapıyor, yoksulluğunun sebebi Tanrı. 

Niye başka bir partiye oy atsın? 

Demek yine döndük dolaştık Tanrı'ya yani dinlere geldik. İşte dinler bu kadar zararlıdır. Siz şükrettikçe, her şeyin sebebini Tanrı'ya bağladıkça,  dinlere, tarikatlara inandıkça, AKP ve benzerlerinden asla kurtulamazsınız.  Dolayısıyla, İsveç, Norveç gibi dinci olmayan bir ülkede AKP gibi bir parti değil 23 yıl, 2 ay bile iktidarda kalamazdı hatta hiç seçilmezdi.

Bir de  "CHPliler, Atatürkçüler, laikler, askerler başörtülüleri üniversiteye almadılar?" olayı var.  Onu da birkaç gün sonra yazacağım. Konu dağılmasın.


KÖPEĞİNİ GEZDİREN ADAMA SALDIRAN SIĞINMACILAR VİDEOSU



Çok değil birkaç sene sonraki Türkiye'nin durumunu izlediniz sevgili blog okurları. 
YouTube, şiddet içeren bazı görüntüleri kestiğini yazmış. (YouTube'un güvenliği için)
Olay, Hollanda'da yaşanmış. Saldıran gençlerden biri yaşlı adama yumrukla ve çekiçle vururken, diğeri videoya almış. Yaşlı adam, kendisini ve köpeğini korumaya çalışsa da çaresiz kalmış. Adam yaralanıp, yere düşünce, kaçmışlar. Polis 13, 14 ve 15 yaşlarındaki saldırganları yakalamış. 

24 Şubat 2024 Cumartesi

INSTAGRAMIM İPTAL ARKADAŞLAR

Bir, iki gün önce yeniden İnstagram hesabı açmaya karar vermiş ve buradan duyurmuştum.

Takibe alan arkadaşlarımdan özür diliyorum çünkü yeniden kapatmak zorunda kaldım. Sebebini da kısaca anlatayım:

Az önce giriş yapmak isterken "Bu hesap gizli" uyarısıyla karşılaştım. Hesabımı gizli yapmadığım halde birisi hesabımı ele geçirdi de gizli mi yaptı, nasıl oldu anlamadım. Şifremi yazsam da olmuyordu. Girmek isteyince

"Hesabınızda olağan dışı hareketlilik görüldüğünden, giriş yapmak isteyenin sen olduğundan emin olamadık, giriş yapmak isteyen sensen .....vs. vs.

la başlayan uyarılar geldi İnstagram'dan. O zaman iyice şüphelendim. 

Mecburen şifremi unutmuş gibi yapıp (halbuki unutmamıştım çünkü google otomatik olarak şifremi kaydediyor, şifreyi göstere tıklayınca şifrem çıkıyor ama aniden ortadan yok oluyordu!)yeniden şifre istedim e-posta adresime ancak o şekilde tekrar hesabımı geri aldım. 

Tabii daha yeni sayfa açmışken, birinin hesabımı hacklemesi tüm hevesimi kaçırdı. 

Yahu topu topu 20 takipçili, 5 gönderili bir sayfa kimin ne işine yarar? o da ayrı muamma.  Bu tüm hevesimi kaçırdı. Yalnız şifrem çok kolay bir şifreydi itiraf ediyorum hatta topu topu beş gönderimden biri olan dizinin ismini şifre olarak almıştım. Belki de o hata oldu. Yine de 20 takipçili, 5 gönderili bir sayfayı kim niye hackledi anlamış değilim. Başka işi mi yok insanların? Git milyon takipçili birini hackle!

Sizleri boşuna takip ettirdiğim için kusura bakmayın arkadaşlar. 😞